Bilinç nedir? Belki de cevaplaması en zor sorulardan biri. Elbette tarih boyunca bu zor soruya cevap aramaya çalışan bir sürü isimle tanıştık. Bakalım bu soruya nasıl cevaplar verilmiş.
Bilinci tanımlamak için farkındalık kelimesini kullanırız. Fakat beynimizdeki nörokimyasal süreçler nasıl bu “farkındalığa” sebep olur, hiç düşündünüz mü?
Bilinç, bizler uykuya dalana kadar süren duyarlık ve farkındalık halidir. Bu farkındalığı şöyle sınıflandırabiliriz: İlk olarak beynin edinilen bir bilgiyi işlemesi ve ikinci olarak bilinçli deneyimler; yani bir durum karşısında nasıl hissettiğimiz, nasıl farkında olduğumuzdur.
Hal böyleyken bilinç neden bir gizemdir?
Bu soruya John Searle ‘Bilincin Gizemi’ adlı kitabında “ Beyinde herhangi bir şeyin nasıl bilinçli durumlara yol açtığına dair net bir anlayışımızın olmamasıdır.” der ve ekler “günümüzde bilinci anlamak, nörobiyolojik süreçlerin içsel, niteliksel ve öznel deneyimlere nasıl yol açtığını araştırmakla ilgilidir.”
Bu araştırma, bilincin düalistik bir yapısı olduğu düşünülerek yapıldığında fiziksel olan ile zihinsel olan arasında bağ kurulamayacağından gizem yine çözülemez. Monist materyalist girişimler ise kendi deneyimlerimizi inkar ettiği için absürt kalmakta ve yine gizem çözülememektedir.
David Chalmers, Bilinçli Zihin adlı kitabında “Fiziksel süreçler bilinçli deneyimlere neden olur, ancak bu deneyimlerin doğası fiziksel süreçlerin ötesindedir. Bilinç, fiziksel dünya ile tamamen örtüşmez” der. Aslında bu açıdan bakıldığında da düallistik ve monist materyalistik yaklaşım geçersizdir. Bazı görüşlere göre ise bilinç, doğaüstü bir güç ile ilişkilidir. Fakat bu görüşlerle de bilincin gizemi çözülemez. Bilincin beynin bir özelliği ve niteliksel ve öznel deneyimlere dayalı olduğu konusunda şüphe yoktur.
Francis Crick, bilinçli deneyimlerin nöronların davranışlarıyla açıklanabileceğini söylerken; Roer Penrose, Bilinci kuantum mekaniği düzeyindeki daha küçük fenomenlerle açıklamaya çalışırken; Daniel Dennett ise eleyici materyalizmi savunur, yani bilinçli deneyimlerin varlığını reddeder. David Chalmers ise Dennett’in aksine, Bilincin fiziksel dünyaya eklenmiş bir şey olduğunu savunur.
Ancak Searle “Bilincin ontolojisi söz konusu olduğunda, dışsal davranışların önemi yoktur.” der ve bilincin hem öznel zihinsel bir fenomen olduğunu hem de fiziksel dünyanın parçası olduğunu kabul etmemiz gerektiğini söyleyerek bilincin biyolojik bir fenomen olduğunu savunur. Fakat farklı ekollere göre de bilinç beyinle alakalı değildir. Beyin bilincin bir nevi arayüzüdür ve o beyindeki elektrik akımları da bilincin kendini ifade edebilmesi, dünyayla etkileşime geçebilmesi için bir araçtan ibarettir. Bu ekolün savunucularına göre bilinç ölümden sonra da devam edebilir. Aslında imkansız değil. Çünkü beyin dediğimiz organ yedi senede bir kendisini molekülleri dahil olmak üzere yenilemekte ve buna rağmen o hatılara, o kişilik görece sabit kalabilmekte. Sonuç olarak beynin nasıl çalıştığını tam olarak kavradığımızda, bilinci de nörobiyolojik süreçlerle tam olarak açıklayabileceğiz.
Kaynaklar
Searle, John R. Bilincin Gizemi. Tercüme: İlknur Karagöz İçyüz. İstanbul: Küre Yayınları.