Yeni bir yıla girerken hepimizde garip bir heyecan uyanır. Takvimdeki sayılar değişir, hava soğur, sokaklar ışıklarla süslenir ve içimizde, tarif etmekte güçlük çektiğimiz bir tazelik hissi belirir. Ancak bu tazelik hissi, gerçekten de yeni bir başlangıç mı, yoksa kendimizi her yıl tekrarlayan bir döngünün kandırıcı cazibesine mi kaptırıyoruz? İşte tam da bu noktada, Friedrich Nietzsche’nin o ürkütücü, bir o kadar da sarsıcı düşüncesi olan “Bengidönüş” (Die Ewige Wiederkehr des Gleichen) devreye giriyor.
Nietzsche’nin bengidönüşü, ya da ebedi dönüşü, basitçe söylemek gerekirse, hayatımızda yaşadığımız her anın, her acının, her coşkunun, her hayal kırıklığının ve her umudun, sonsuza dek tekrar tekrar yaşanacağını öne sürer. Bu düşünce, insanın alışılmış rahatlık döngüsünü, “Yeni Yıl, yeni kararlar, yeni başlangıçlar” klişesini kökünden sarsar. Eğer her şey yeniden olacaksa, gerçekten yeni olan nedir?
Bir düşünün: Eğer hayatınızın her anını, tıpkı bu yılbaşı gecesini de, yeniden ve yeniden yaşayacaksanız, onu kutlama şeklinizi nasıl değiştirirdiniz? Belki daha bilinçli olur, “nasıl olsa geçecek” diye ertelediğiniz kararları uygulamaya koyar, sevdiklerinizle gerçekten bağlantı kurar, her anın tadını doya doya çıkarırdınız. Çünkü bengidönüş fikrinde kaçış yoktur; yaşadığınız her anın sorumluluğu tamamen size aittir. O halde yılbaşı gecesi, takvimin sayfalarının öylesine dönmesinden ziyade, kendi varoluşunuza dair bir sınav, bir meydan okuma haline gelir. Büyük bir dairenin içinde baştan sona aynı sahneleri oynayan bir tiyatro kumpanyası gibiysek öyleyse sorulması gereken soru şu: Bu sonsuz döngüde, yaşamınız aynı şekilde tekrar tekrar yaşanmaya değer mi?
Böylesi bir düşünce, ilk bakışta insanı dehşete düşürür. Her utanç, her pişmanlık, her kayıp, her başarısızlık tekrar tekrar üzerimize çullanacaksa, ne yapabiliriz? İşte burada, Nietzsche’nin trajik ama aynı zamanda “kendini yaratıcı” insan modeline başvurmamız gerekiyor. Eğer yaşamınızı öyle bir anlamla, öyle bir cesaretle, öyle bir tutkuyla yaşarsanız ki, aynı hayatı yeniden ve yeniden sonsuz sayıda kez yaşamayı göze alırsınız, o zaman işte gerçek dönüşüm gerçekleşir. Bu, kendinizle yüzleşmenin, korkularınızı kucaklamanın, tutkularınızı ateşlemenin ve sonunda “Bırak gelsin, yeniden gelsin!” diyebilecek güce erişmenin yoludur.
Yeni yıla girerken, belki de klasik temennilere sırtımızı dönüp, kendi sonsuz döngümüze dimdik bakmanın zamanı gelmiştir. Bu yıl size verilmiş beyaz, tertemiz, kusursuz bir sayfa değil. Belki de katlanmış, lekeli, uçları kıvrılmış, daha önce bin kez yazılıp bin kez silinmiş bir yaprak o. Ve siz, belki de nihayet o yaprağın tam ortasına, en koyu mürekkeple gerçeğinizi çizecek, kendinizi yaratacak, acıdan ve neşeden bir anıt dikeceksiniz. Bu anıt öyle sağlam, öyle insanca, öyle cesur olacak ki, aynı hayat bin kere daha gelse, yine de “Evet!” diye haykıracaksınız. Nietzsche’nin ürkütücü aynasında yeni yılı selamlamak, aslında bize zamandan ve tekrarın gücünden kurtulmanın değil, onunla dans etmenin gerekliliğini gösterir. Hep aynı oyunu oynamak zorundaysak, oyunu kusursuz oynamak için neden daha fazla cesaret göstermeyelim ki? Yeni yılda aynı eserin farklı bir yorumcusu olmaya cüret edin. Çünkü belki de bengidönüş, cesaretinizi test etmek üzere sahneye konmuş, bitimsiz bir perde arasıdır. Ve perde her aralandığında, en güçlü alkışı hak etmek sizin elinizdedir.
Kaynaklar
Nietzsche, Friedrich. Böyle Buyurdu Zerdüşt (Also sprach Zarathustra). Çev. Zarif Birşey, İstanbul: Can Yayınları, 2015. (Orijinal basım: 1883–1891)
Nietzsche, Friedrich. Şen Bilim (Die fröhliche Wissenschaft). Çev. Ahmet İnam, İstanbul: İthaki Yayınları, 2000. (Orijinal basım: 1882)